Son güncelleme tarihi 29/01/2019
Hiç suç işlemeyi düşündünüz mü? Toplumda, anayasalarda yer alan “suç” kavramı gerçekten adil bir sisteme göre mi isimlendirilip cezalandırılıyor? “Suç ve Ceza” romanında Dostoyevski bu konuyu sorgulamış.
1866 yılında, Dostoyevski’nin 45 yaşındayken yazdığı bu roman yazarın iç dünyasını bana göre en iyi sunduğu romandır. Romanın ana kahramanı Rodion Romanoviç Raskolnikov, üniversiteden yeni mezun olmuştur ve
işsizdir. Özel dersler vererek ve annesinin yolladığı parayla kendi başına, zar zor geçinmektedir. Dairesi de, oturduğu apartman kadar ufaktır. Sokaklara atar kendini, avare avare dolaşır. Ara sıra gelen sara nöbetlerinin etkisiyle bunalımlı zamanlar geçirir. Hem parasızlık hem de içindeki adalet olgusunun dünyada bir türlü yerini bulamamış olması hissiyle, bir gün bir karar verir. Raskolnikov’un para kazanmak amacıyla kendi mallarını el altından sattığı bir tefeci kadın vardır. Bu kadın, yaşlı, huysuz ve kız kardeşine kötü davranan bir kadındır. Raskolnikov bir gün sokakta yürürken, bir diyaloğa kulak misafiri olur. Evet, kız kardeşi evden gidecek ve tefeci kadın evde tek kalacaktır. Raskolnikov, günü ve saati aklına not eder. Kararını vermiştir: Onu öldürecektir.
Raskolnikov’un öldürme kararı, onun caniliğiyle asla nitelendirilemez. Zira romanın gidişatında onun insanlardan uzak kalma isteğiyle, aslında iletişime ne kadar kapalı biri olduğu gözlemlenir. İnsanlara karşı genel itibarıyle iyi veya kötü pek de bir şey hissetmez. O zaman, bu cinayeti neden işlemek istemektedir? Romanın ilerleyen bölümlerinde Raskolnikov
ve birkaç arkadaşı, bu konu üzerine konuşurlar. Raskolnikov’un düşünceleri ilginçtir: Suçun suç olarak değerlendirilmesi, yalnızca anayasalara ve toplumsal normlara bağlı olmamalıdır. Yeri geldiğinde öldürmenin dahi haklı sebepleri olabilir. Bu hususta da Napolyon’u örnek verir. Napolyon, Napolyon olabilmek için kendine karşı çıkanları yerine göre ezmek zorunda kalmıştır ve o şekilde yükselip, halkına iyilikler yapmak istemiştir. Yani aslında “halk için halka rağmen” düşüncesi, insana bazı “suç”lar işletebilir ve bunlar “suç” olmaktan çıkar. Raskolnikov bunları anlattığında epey tepki toplar. Okur da romanı bırakır, düşünmeye başlar…
Roman genel itibarıyla Raskolnikov’un ruh hali, psikolojisi ve cinayet olayıyla gelişir. Bunun dışında elbette yan karakterler ve olaylar da boldur, lakin hepsini anlatarak yazıyı uzun tutmak ve sizi “spoiler”a boğmak istemedim. Bu roman ne sıradan bir bunalım, ne de sıradan bir cinayet romanı. İnsanı düşündüren, sürükleyen, belki de “Raskolnikovlaştıran” bir roman.
Kesinlikle okumanızı tavsiye ederim. Keyifli okumalar…
İlk yorum yapan siz olun