Son güncelleme tarihi 14/02/2019
Başlıkta gördüğünüz soru, Attila İlhan’ın “Ayrılık Sevdaya Dahil” şiirinin bir dizesinden alınmıştır. Mademki bu yazıyı, insanlara “Sevgililer Günü” ismiyle dayatılan ve zamanla tek amacı para harcatıp sevgililiğin şovunu yapmak olan bu kutsal mı kutsal(!) günde yazıyorum; bir ayrılık şiirinden yola çıkarak özgürlük ve yalnızlık kavramlarını inceleyebilirim dedim.
Attila İlhan, “Ayrılık Sevdaya Dahil” şiirinde özgürlük ve yalnızlık kavramlarını birkaç kez yoklar, sorgular. İlk yoklayışı, ayrılık sonrası hatırlanan anılar yoluyla olur:
hiç bir anı tek başına yaşayamazlar
her an ötekisiyle birlikte
her şey onunla ilgili
İnsanın yalnız kaldığı zamanlarda biriken anısı pek yoktur. Yapılan doğa yürüyüşleri, bisiklet sürmeler, koşular, hayvanları sevmeler çok mutlu etse de; bunlar genellikle sık hatırlanan ve bahsi geçen anılar olamaz. Demek ki “an”lar ve “anı”lar, doğrudan doğruya yalnızlığın kırılmasıyla başlar. İlhan, şiirin ilerleyen kısımlarında doğa tasvirlerinin arasında birdenbire bir soru sıkıştırır:
özgürlüğümüz yoksa yalnızlığımız mıdır
Özgürlük, aslında yalnızlıklarla mümkündür. Özgürlük anısızlıktır. İnsanlarla ne kadar çok anınız varsa, özgür olma ihtimaliniz o kadar düşüktür. Buna çoğu kişi katılmayacaktır, bir örnek vereyim: Bir gezi yapıyorsunuz ve grup halindesiniz. Her kafadan çıkan sesler, o gezinin kalitesini düşürmez mi? İçinizdeki “aklınıza eseni yapma” özgürlüğünü elinizden almaz mı? Siz ileri gitmek isterken, bir başkası sağa, bir başkası sola gitmek isteyebilir. Acıkanlar, tuvalete koşturanlar, eve dönmek isteyenler… Çoğunluğu idare etmek ve içlerine karışmak, bir nebze özgürlük fedasıdır. İstediğiniz yere gidip, istediğiniz zaman eve dönme hakkını size bir başkası tam anlamıyla veremez. Kafka’nın “Az eşya, çok huzur.” düşüncesi de aslında buraya bağlanabilir. İnsan, çoklaştıkça yoklaşmaya müsaittir. Bir binanın katları arttıkça temelindeki yük de artar, bu yüzden o temel sağlam değilse bir gün çökmeye meyillidir.
Şiirin sonlarına doğru Attila İlhan bir kez daha vurur, bu sefer serttir:
yalnızların en büyük sorunu
tek başına özgürlük ne işe yarayacak
bir türlü çözemedikleri bu
ölü bir gezegenin
soğuk tenhalığına
benzemesin diye
özgürlük mutlaka paylaşılacak
suç ortağı bir sevgiliyle
Yalnızlık bir paradokstur. Mutluluğun içinde buruk bir tebessümle dolaşır durur. Hem huzurlu hissettirir, hem de boşlukta uçuyormuşçasına anlamsız. Uçma hissi haz verse de, uçulan yerin ıssızlığı bir nebze korkutur. Bu tenhalıktan kurtulmak isteyen “sevgili”ler de, özgürlüklerinden feragat ederek birbirlerine kavuşur.
Denemelerimde bir sonuca varmamayı severim. Zira felsefede gidilen yol, sonuçtan mühimdir. Özgürlüğe tutkulu bir insan yalnızlığı iyice tatmak durumundadır, bunun aşırılığı da mutsuzluğa yol açabilir. Özgürlük gibi muazzam bir kavramın bile fazlalığı depresif bir hal alıyorsa, gerçekten hiçbir şeyin fazlasını istemeye lüzum yok. Suç ortağı bir sevgiliyle paylaşmalı özgürlüğü, canı istediğinde de yalnızlık dozunu almalı. Ne insansız oluyor hayat, ne de sadece insanlı…
İlk yorum yapan siz olun