İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Stefan Zweig’tan Bir Başyapıt: Kızıl

Bugün Stefan Zweig’ın ölüm yıldönümü. Onu anmak adına, henüz yeni bitirdiğim bir kitabını incelemek istedim. Zweig denince akla genellikle “Satranç, Amok Koşucusu, Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu” gibi eserleri gelir; ancak bir kitabı şahsımca epey arka planda kalmış ve görmesi gerektiği değeri hakkıyla görmemiştir: Kızıl

Stefan Zweig’ın onlarca novella(kısa roman)larından biri olan Kızıl, 1908 yılında yazılmıştır. Yazarın bilinen ve popülerleşen çoğu kitabının 1910’lar ve sonrasında yazıldığı düşünülürse(hatta Satranç, 1941 yılında yazılmış); Zweig’ın henüz toy çağlarında kaleme aldığı bu romanın arka planda kalması normal olarak görülebilir. Zamanla ünlenen çoğu yazarın ilk eserleri, genellikle pek ilgi görmez. Yazarlık hayatının ortalarına geldikçe yazdığı eserler ünlenir ve beğenilmeye başlar. Bu durum Zweig için de geçerli olsa da, benim için Zweig’ın her dönemde yazdığı eserler başlı başına bir şaheserdir. 10’a yakın kitabını okuduğum ve daha da okumayı planladığım Zweig’ın şu ana kadar okuduğum en vurucu, en etkileyici eseri benim için “Kızıl” oldu. Bu novella, üniversitede tıp fakültesini yeni kazanmış ve Viyana’da eğitim hayatına başlayacak olan genç bir öğrencinin kısa bir süre içinde yaşadıklarını anlatmaktadır. Öğrenci Bertold Berger, yaşadığı yerden Viyana’ya yeni gelmiştir ve henüz kimseyi tanımamaktadır. Bu şehrin kasvetli havasına ve sert insanına alışması zordur; zira kendisi oldukça uysal ve kendi halinde birisidir. Hem yağan ağır yağmurlar, hem de yerleştiği yerdeki insanlar onu huzursuz etmeye başlar. Komşusu Schramek, bir avukattır ve okulunu bitirmek üzeredir. Berger’le tanışırlar ve Berger ondan çok etkilenir. Schramek, bilgisi, konuşması ve hitabetiyle Berger’de büyük bir iz bırakır. Berger artık sürekli onun yanına gitmeye başlar; fakat bu durum gitgide garip bir hal alacaktır. Zira Berger, Schramek’in aslında sürekli kendisini anlattığını, Berger’i pek dinlemediğini ve onu sadece zaman geçirmek için kullandığını fark eder. Schramek, Berger’e “çocuk” şeklinde hitap etmeye başlar ve onu kendi ortamına alır. Her ne kadar koruyucu bir yanı olsa da, Berger bu ortamlarda kendisini çok ezik hisseder.

Berger’in fazlasıyla suskun, ses çıkarmayan tavrı kendisinin başına çorap örecektir. Aşka, kız-erkek ilişkilerine, hatta arkadaş gruplarına bile son derece yabancı biri olan Berger’in tek tutunduğu dal, saflığını aldığı ailesi olur. Onları özlemeye başlar, kız kardeşine mektup yazmak ister. Bu sıralarda Schramek’in kız arkadaşı Karla ile tanışır ve o gün, onun hayatı değişecektir…

Zweig’in çoğu novellasında ya hayata karşı durmakta zorlanan, saf, naif; ya da bunun aksine ezmeyi seven, egoist, bencil ve kötü niyetli ana karakterler yer alır. Kızıl’da ana karakter Berger, ilk kategoriye girer. Onun iç dünyası fazlasıyla iyi yansıtılmıştır ve okur, ona bir yardım eli uzatamadığı için kitabı yumruklarını sıkarcasına okuyabilir. Şahsen ben kitabı çok beğendim, 67 sayfaya bu kadar ders alınabilecek, bu kadar harika bir öykü daha zor sığdırılabilirdi. Yüreğine sağlık, ışıklar içinde uyu büyük edebiyatçı…

İlk yorum yapan siz olun

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir