İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Tanrısal Adalet Kavramı: İncil ve Kuran’ın İncelenmesi

İnsanlık tarihi boyunca, dini inançlar toplumları ve kültürleri şekillendirmede önemli bir rol oynamıştır. Birçok dinde en temel inançlardan biri olan ilahi adalet kavramı, iyi işlerin ödüllendirileceğini, kötü işlerin ise cezalandırılacağını savunur. Bu kavram özellikle Yahudilik, Hristiyanlık ve İslam gibi İbrahimî dinlerde öne çıkmaktadır ve insanların nihai hedefleri olarak cennet ve cehennemin varlığını vurgularlar.

Ancak, Allah’ın adaleti kavramına inanan ve inanmayan insanlar arasında iyi insan ve kötü insan kavramlarını bağdaştırmak zor olabilir. Örneğin, hem İncil hem de Kuran, bu kutsal kitaplara inanmayanların cehenneme gideceğini öne sürerken, inanmayanlar arasında iyi insanların olabileceğini de kabul eder. Bu, Allah’ın adil olup olamayacağı ve böyle karmaşıklıkların karşısında nasıl haklı çıkarılabileceği sorusunu gündeme getirir.

Örneğin, Kuran, inanmayanlar arasında da doğru yolda olan insanların olduğunu kabul eder. Bakara Suresi (2:62) şöyle der: “Şüphesiz iman edenler, Yahudiler, Hıristiyanlar ve Sabiîlerden her kim Allah’a ve ahiret gününe iman ederse ve iyi işler yaparsa, onların Rableri katında mükafatları vardır. Onlara korku yoktur ve onlar mahzun da olmayacaklardır.” Bu ayet, dinî bağlılıklarına bakılmaksızın, Allah’a inanan ve iyi işler yapan inanmayanların da ödüllendirileceğini öne sürmektedir.

Benzer şekilde, İncil inananların da hatalı davranışlar sergileyebileceğini ve sonuçlarıyla yüzleşebileceğini kabul eder. Romalılar 3:23’te “Çünkü herkes günah işledi ve Allah’ın yüceliğinden yoksun kaldı” denilir. Bu, inançlarına bakılmaksızın tüm insanların günaha meyilli olduğunu ve kurtuluşu elde etmek için iyi işler yapmak için çaba göstermeleri gerektiğini ima eder.

Ayrıca, İncil, İsaiah kitabında Yahudileri Babil esaretinden kurtarmadaki rolü nedeniyle övülen putperest Kral Cyrus gibi doğru yolda olan inanmayanların da birkaç örneğini içerir. Benzer şekilde, Kuran, İslam inancına sahip olmayan Saba kraliçesini Allah’ın büyüklüğünü tanıyan bilge ve adil bir yönetici olarak tasvir eder. Bu örnekler, doğruluk ve ahlaki davranışların inanmayanlar arasında da var olabileceğini öne sürerek, dinî bağlılığın bir kişinin ahlaki karakterinin veya nihai kaderinin tek belirleyicisi olmadığı fikrini destekler.

Bu nedenle, Allah’ın adil olma kavramı, İncil ve Kuran’ın, inançlılar ve inanmayanlar arasında iyi ve kötünün var olma olasılığını tanımasıyla ilgilidir. Sonuçta, yargılanma, kişinin eylemleri ve niyetleri temel alınarak gerçekleşir, dini bağlılığı ile ilgili değildir. Bu, bir kişinin kaderini belirleyen tek faktörün dinî inançları olmadığı, hayatlarını nasıl yaşadıkları ve diğerlerine nasıl davrandıklarıyla ilgili incelenmesi gereken kapsamlı bir konudur.

Ayrıca, ilahi adalet kavramı, kişisel sorumluluk ve eylemlerden hesap verme önemini vurgular. İnananlar, iyi işler yapmaya ve kutsal kitaplarının öğretilerine uymaya çağrılırken, inanmayanlar da kendi ahlaki değer ve ilkelerine göre yaşamaya çağrılır. Sonuç olarak, Allah’ın adil olma kavramı, herkesin kendi eylemlerinden sorumlu olduğu ve seçimlerinin sonuçlarıyla yüzleşmek zorunda kalması prensibine dayanır.

Allah’ın adil olmasını, inananlar ve inanmayanlar arasındaki iyi ve kötü varlığıyla bağdaştırmak zor olabilir. Ancak, hem İncil hem de Kur’an, inanmayanların içinde iyi insanların olabileceğini ve inananların da yanlışlar yapabileceği olasılığını kabul eder. Bu durum Allah’ın adil olmasını, birinin dini bağlantısına bakılmaksızın, kişisel sorumluluk ve eylemlerine hesap verebilirlik prensibine dayanır.

İlk yorum yapan siz olun

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir